Anneanneler eşsizdir ve tıpkı torunları üzere bizimle özel bir bağları vardır. Hem duygusal seviyede hem de genetik seviyede hayatımızda çok değerli bir rol oynarlar. Büyükannenizle çok fazla vakit geçirmeseniz bile aranızdaki bağ hiçbir vakit kopmaz zira onun DNA’sını, mizacını, zevklerini ve hislerini miras alıyorsunuz.
Şilili deneme müellifi Alejandro Jodorwsky, Metagenealogy: Self-Discovery Through Psychomagic and the Family Tree (Metageneoloji: Psikomajik ve Aile Ağacıyla Kendini Keşfetme) isimli bir kitap yazdı. Kitapta, anneannelerin torunları üzerindeki genetik tesirlerini açıklıyor.
GENLER ANNEANNEDEN
Ona nazaran, çocukların anne karnındayken aldıkları genler direkt büyükannelerinden geliyor. Tüm anne-babalar, büyükanne-büyükbabalar ve öbür aile bireyleri ortasında genetik mirasın transferinde en fazla sorumlu olan anneannelerdir.
Çocuklar tam olarak büyükannelerine benzemeyebilirler, lakin üzerlerinde her vakit bir iz olacaktır: bir ben, bir gülümseme, göz rengi, yürüyüşleri vb. Ayrıyeten çocuklar, kemik yapılarını, kaslarını ve genetik hastalıklarını sıklıkla büyükanne ve büyükbabalarından alırlar.
Büyükanne ve büyükbabalarımızla DNA’mızın yaklaşık %25’ini paylaşıyoruz. Cambridge Üniversitesinden bilim insanları, anneanneler ile torunları ortasındaki bağa dair araştırmalarını yayınladı.
Araştırmaya nazaran bu irtibat X kromozomu nedeniyle oluşuyor; büyükanneler X kromozomlarının %25’ini tüm torunlarına aktarıyor ve bu da onların büyükannelerinin genlerini miras almasını sağlıyor.
Öte yandan babaanneler X kromozomlarını yalnızca torunlarına geçirirken, torunlarına geçirmiyorlar. Hasebiyle babaannelerin torunlarıyla %50 oranında X kromozomu akrabalığı varken, torunlarıyla %0 akrabalıkları vardır.
Jodorowsky’ye nazaran çocuklar duygusal tecrübeleri de anneannelerinden miras alıyorlar.
