Yıl 1925.
Kalemini denizle yıkayan, kanısını maviye yontan bir adam vardı: Cevat Şakir Kabaağaçlı.
Halikarnas Balıkçısı diye anıldı, zira hayatı boyunca sürgünde bile özgürlüğü yazdı.
13 Nisan 1925 sabahı, dört baht mahkumunun içli öyküsünü gazetedeki köşesine döktü.
“Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Sarfiyatlar?”
İstanbul İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı.
Kalemiydi silahı. Cümleleriyle “askeri isyana teşvik” etmekle suçlandı.
Cezası: Bodrum’a sürgün.
Kaderin ironisi, sürgün, onu sonsuz maviliklerle buluşturdu.
O mavi, bir halka edebiyat olarak geri döndü.
Aradan geçti bir asır.
Yıl 2025.
Bugün.
Bu sefer Halikarnas Balıkçısı değil, onu canlandıran bir oyuncu: Cem Yiğit Üzümoğlu.
Rol aldığı “Şakir Paşa Ailesi” dizisiyle tanındı.
Ama gözaltına alınmasına neden olan, sanatı değil fikri oldu.
Milyonlarca insanın takviye verdiği “satın almama boykotu”nu toplumsal medyada duyurduğu için bu sabah gözaltına alındı.
Gerekçe tanıdık: “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik.”
Tam yüz yıl.
Bir ülkenin fikir özgürlüğünde tek olumlu bir adım dahi atmadan dolandığı asırlık daire.
Kalem hala kabahat aleti, niyet hala kanıt.
Tarih tekerrür etmiyor yalnızca, güya hiç bitmeyen bir cümle üzere uzayıp gidiyor.
Ne bir roman bu, ne de hayal eseri.
Gabriel Garcia Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık’ı değil bu.
Bu, bir halkın Yüz Yıllık Esareti.
Halikarnas Balıkçısı’nın şöyle bir kelamı vardı:
“Bak artık, güya geçmişle gelecek karşı karşıya oturuyoruz.”